Müzik Yeteneği ve Yanlış Anlaşılmaları

Ülkemizde müzik eğitiminin topluma doğru şekilde yayılamamasının en temel nedenlerinden biri, kişilerin bilincinde yer alan “yetenek” kavramıyla ilgilidir. Bu kavramdaki kökleşmiş yanlış anlaşılma, müziğin, sadece seçilmiş bir grup tarafından yapılabilen “Tanrı vergisi” bir lüks olarak algılanmasına yol açmaktadır.

20. yüzyıla damgasını vuran Orff, Dalcroze, Kodaly, Suzuki gibi yöntemlerin temel felsefesinde yer alan yetenek kavramı anlaşılmadan, doğrudan bu metotların uygulamasına girilmesi de yanlış bir çıkış noktası olacaktır.

Tüm bu temel müzik eğitimi sistemleri, özlerinde, her çocuğun, doğru zamanda, doğru yöntemle müzikle eğitildiğinde, büyük oranda “temel müzik becerisine” sahip olduklarını savunur ya da bu sistemlerle çalışmış çocuklar üstünde yapılan gözlemler, bu sonucun doğduğunu teyit eder. Ancak, daha ileri gitmeden, bu aşamada “temel müzik becerisinin” ne olduğunu açıklamak yerinde olur:

Temel müzik becerisi:

1) Doğru entonasyonla şarkı söyleme

2) Doğru ritim tutabilme

3) Tam olarak dans denemese de, dans benzeri hareketlerle müziğe uyumlu devinimler yapabilme becerisi olarak tanımlanabilir.

Temel müzik becerisinin, kişileri başlı başına iyi piyanistler ya da kemancılar yapmaya yetmediği görülmelidir. Zaten bir çalgıda profesyonel olmak, çok ayrı bir konudur. Profesyonel müzisyen olmak için gerçekten “yetenek” olarak adlandırabileceğimiz üstün genetik özellikler, doğru zamanda doğru yöntem ve eğitmenlerle yapılan yıllar süren özverili çalışmalar ve aynı ölçüde önemli profesyonelce yaklaşımlar gerekir. Biz, genel olarak, insanların hayatlarına bir artı olarak katacakları piyano aktivitesinin amatörce ve toplum geneline yayılmış olan halinden bahsediyor ve temel müzik becerisini, bu perspektiften inceliyoruz. Ancak, unutulmamalıdır ki profesyonel piyanistleri yetiştiren ortamlar da, aynı kaynaktan beslenmektedir.

Her çocuğun, doğru yaşta, doğru yöntemlerle müzik eğitimi alması gerektiğine inanan eğitim anlayışlarından birisi olan Japon Şiniçi Suzuki’nin tanınmış “Suzuki Metodu”nda, dikkate değer bir “Yetenek Yasası”na yer verilmektedir. Bu yasa, çocukların anadillerini öğrenmelerini örnek alarak, doğru ve erken yaşta, doğru çevresel ortamla ve doğru öğretim yöntemleri ile her çocuğun müzikle eğitilebileceğini savunur. Aile ve toplum, bu gelişmenin şartlarını hazırlarsa, her çocuk, anadilini öğrendiği gibi, müziği de öğrenebilir. Buradaki dayanak, dil eğitimi ile müzik eğitimi arasındaki benzerliklerdir ve her ikisini de almaya açık genç beyin, benzer bir öğrenme sürecinin ardından, ikisinde de başarılı olabilir. Suzuki, zihinsel olarak geri kalmış çocukların bile, kendi anadillerini oldukça yetkin biçimde kullanabildiklerini örnek olarak vermektedir.

Macaristan’da yaratılan müzik mucizesinin mimarı olan Zoltan Kodaly’ın (1882-1967) da benzer görüşleri vardır:

“Müziksiz tam kişi yoktur. Bir kişi, on beş yaşına kadar konu hakkında düşünmezse bile, iyi bir mühendis, kimyacı vb. olabilir. Ama eğer, kulağı altı yaşından (hatta daha önceden) düzenli olarak eğitilmezse, müzik anlayışına sahip olamaz. İlkokullardaki müzik öğretimi konusu, müziğin kendisinden çok daha fazla şeyle ilintilidir. Müzik dinleyicisi yetiştirmek, bir toplum yetiştirmektir.”[1]

Kaynak: https://www.piyanopedagojisi.com

Yorum Yap

WhatsApp chat